15 Ocak 2012 Pazar

Üveyş Anadan Özgürlük Türküsüne: 4 Nisan


Kürdistan, bir zamanlar bülbüllerin şakıdığı, dillere destan aşkların yaşandığı, sarısıyla umudun, bereketin, kırmızısıyla sevdanın, yeşiliyle yeniden yediden doğuşun simgesi olan güzel ülkem. Şimdi semaları karanlık, toprakları çorak, neşeye, sevince dair hiçbir şeyi kalmayan biçare yurdum. Yüzlerce yıl derdine, sevincine, kederine, coşkusuna, aşkına, ağıtına nakış olmuş dili suskun, lal…
Derin bir sessizliğe bürünmüş yüzyılların nazlı güzeli, bereketi, müjdecisi Mezopotamya. Kaç zamandır koşmuyor sokaklarında çocuklar ellerinde salça ekmek, kaç zamandır oynamıyorlar coşku ile. Kadınlar ne zamandır giymiyor allı pullu, bahar zamanlarında, yaşlılar çok zamandır anlatmıyorlar Derweşe Evdo'yu, Mem u Zin’i .
Munzur binlerce canının ardından döktüğü gözyaşlarıyla ağıtlar yakmakta. Başı dumanlı Ağrı keder içinde , kırgın, beylerine mezar olmaktan kahırla… Dağlar, idam sehpalarına başı dik, onurla yürüyen halk önderlerine sığınak olamamaktan kendini suçlamakta.
Bir tek dengbejlerin ağıtları duyulmakta tüm Kürdistan’da. Acı, öfke, sitemle yankılanmakta coğrafya. Beylerin, yenilgilerden kırılmış gururlarını anlatmakta kimi kez havarlarla, kimi zaman da geçmiş güzel günlere özlem anlatılmakta. Bazen Seyit Rıza’nın ‘Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim bu bana dert oldu, siz de bana diz çöktüremediniz bu da size dert olsun ‘sözü bir parola gibi kulaktan kulağa aktarılmakta. Bazen de Qazi Muhammed’in vasiyeti için çaresizce gözyaşı akıtmakta.
Egemenlerin çıkarlarına alet olmadığı için yok edilmesi uygun görülen katli vacip; köy, kasaba ve şehirlerinin adı değiştirilen, dili yasaklanan, şarkılarına, ağıtlarına, çığlıklarına mühür vurulan, kendi öz yurdunda mülteci olmuş suskun halkım. Suçlanan, hor görülen, boyun eğmek zorunda olduğu her fırsatta yüzüne tokat gibi indirilen bir zamanların yiğidi, kahramanı, yaratıcısı mağdur halkım. Son isyanıdır bu üstüne beton döküle ve bir daha hiç ayağa kalmaya denilen direngenliğiyle gömülmeye çalışılan yılgın halkım…
Ülkem sessiz, ülkem dilsiz, ülkem kurtarıcısını beklemekte…



Ve günlerden 4 Nisan, bir halkın, bir coğrafyanın, bir tarihin yeniden doğuşunun günü. Amara’dan doğan Güneş’in Mezopotamya’ya sihirli bir dokunuşla ışık, cesaret, umut ve yaşam vadettiği gün. Savaş tanrılarının yok etmeye çalıştığı bir dilin, kültürün, geçmişin yeniden hayata tutunmasının miladı.
Diyarbakır Zindanında onursuzluğa karşı direnmek için sebep, işkence tezgâhlarında sabrın adı, tecavüz kültürüne karşı yeni bir başkaldırının ideolojisidir 4 Nisan.
Cudi’nin çocuklarını cesaretle bağrına basmasının, Zap’ın özgürlüğe akmasının, Amed’in gururla halaya durmasının, Dersim’in düşmanlarının yüzüne tükürdüğü gündür 4 Nisan.
Taş atan çocuğun yüreğindeki cesaret, sivil itaatsizlik eylemlerinde cesaretle direnen kadınların zılgıtlarında isyan, Kürdün özgürlüğüne ışık, Newroz ateşine bir kibrit, gerillaya özgürlük türküsüdür 4 nisan.
Doğum günümüz kutlu olsun …


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder