Senden
sonra da anılar biriktirdiğim evindeyim. Belki de seninle yaşıt olan
ayıcığını kucaklarken yakalıyorum kendimi. Üzerinde hala bıraktığın gibi
duruyor eski elbisesi. Kitapların, hala yerinde dolabının üzerindeki
Gustav Klimt kartpostalın ve anneler günü için yazdığın not... Eskimiyor
eşyanın ruhu ve özü yokluğunun eskimeyen sızısı gibi...
Hayatımızda bıraktığın boşluğun sarıp sarmalayınca; kulaklarımda, il binasında gelen bir telefona bakarken çıkardığın ve kendinin bile inanamadığım o komik alo sesinden sonra tüm arkadaşları başımıza toplayan gülüşün çınlıyor. Seni çok özlediğimde, katıla katıla güldüğün ve o garip sesi çıkarmaya çalıştığın neşeli halinle kucaklaşmak istiyorum, özlem ile.
Hayatımızda bıraktığın boşluğun sarıp sarmalayınca; kulaklarımda, il binasında gelen bir telefona bakarken çıkardığın ve kendinin bile inanamadığım o komik alo sesinden sonra tüm arkadaşları başımıza toplayan gülüşün çınlıyor. Seni çok özlediğimde, katıla katıla güldüğün ve o garip sesi çıkarmaya çalıştığın neşeli halinle kucaklaşmak istiyorum, özlem ile.
Senden
bahsetmek, konuşmak, yazmak. Sana dair söyleyemediğimiz ve
anlatamadığımız şeyler o kadar o kadar fazla ki. Bazen bir şarkıda -ki
şarkı söylemeyi hiç beceremesem de- sen gitme diye tutturduğum tempoda,
bazen bir makarna sosu tadında, bazen bir zılgıtla geliveriyorsun yanı
başımıza. Hep gülüyoruz ve hep telaşlıyız seninle. Ama şimdi eksiğiz en
çok da, hep birilerine bir şeylere duyduğumuz özleme sende katıldığından
bu yana.
Ve
gecenin bir yarısı kucağımda sırt çantan ve aklımda bir sürü düşünce
ile oturuyorum. İçindekiler son kez dokunduğun, kullandığın, giydiğin,
yazdığın eşyalarınla dolu. İlk baktığım kongre ortamında tuttuğun bir
defter ah o yazın yok mu, evet okumakta yine zorluk çekiyorum, hızlıca
yazıldığı ne belli yine, bir yere yetişme derdinde yoktu halbuki
orada.Fotoğraf albümünde daha önce görmediğim fotoğrafların var uzun
uzun bakıyorum yanındakilere, yüzüne. Kaybolduğunu düşündüğüm
fotoğraflarımıza. Vesikalık fotoğrafları koyduğun yerden gazete
sayfasından çıkan fotoğrafıma gülüyorum, beni arayıp gazetedeki
fotoğrafı kestiğinden bahsetmiştin ama ne bilebilirdim ki o fotoğrafın
bir gün bu şekilde karşımda olacağını. Saçlarında her zaman kalan
kokundan bir parça bulabilirim diye kokluyorum saç tokanı. Kol saatini
görünce (sanki ben bir şeyimi kaybetmişim de bulmuşum gibi seviniyorum)
aklıma bir toplantı sahnesi geliyor bir yandan konuşuyor ve bir yandan
da kordonu çekiştiriyorsun bütün dikkatimizi üzerine çekerek.
Ve yeleğin ...
Üzerinde nasıl durduğunu fotoğrafladan gördüğümüz ve en çok da sana yakıştırdığımız, şimdi ise senden kalan son eşyalar arasındaki en acıtan...
Ne çok istemiştin oysa dağlara kavuşmayı ve Amara olmayı... Keşke diyorum keşke kokun daha sinecek kadar giyebilmiş olsaydın ve hatta hiç çıkarmasaydın üzerinden.
Ah senin için biriktirdiğim/iz keşkeler...
Ve yeleğin ...
Üzerinde nasıl durduğunu fotoğrafladan gördüğümüz ve en çok da sana yakıştırdığımız, şimdi ise senden kalan son eşyalar arasındaki en acıtan...
Ne çok istemiştin oysa dağlara kavuşmayı ve Amara olmayı... Keşke diyorum keşke kokun daha sinecek kadar giyebilmiş olsaydın ve hatta hiç çıkarmasaydın üzerinden.
Ah senin için biriktirdiğim/iz keşkeler...
Ve
gecenin güzel sabahı mutlu bir tebessümsün artık. Kimsenin dillendirmek
istemediği yokluğunla sensiz kutladığımız yedinci doğum günündeyiz.
Ardından bize bıraktığın seni çok özleyen ve seven büyük ailenle.
Herkes burada, Cahil Periler filminden bir sahne içindeyiz sanki.
Akşamdan yaptığımız pastalar, börekler, gelenlerin getirdiği yemekler
soframız şen. Telefon eden arkadaşların da katılıyor aramıza selamlar
karşılıklı iletiliyor özleminle. Bıraktığın bu birbirine emanet
insanların şimdi kalplerinde senden bir gülüşle...
İyi ki doğmuşsun ve iyi ki tanımışız seni ...
İyi ki doğmuşsun ve iyi ki tanımışız seni ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder