15 Ocak 2012 Pazar

Bir mezar taşımız olsun yeter!


Son dört beş aydır Türkiye’nin utanç karnesinin notlarını artıran toplu mezarlar gerçeği yapılan ihbarlarla gün yüzüne çıkmaya devam ediyor.
En son Siirt’in Şirvan İlçesi’nde 1984 ve 1994 yılları arasında yaşanan iki ayrı çatışmada yaşamını yitiren 7 gerillanın toplu olarak 1915 yılında yaşanan Ermeni soykırımından sonra bir daha kullanılmayan ve harabe hale dönüşen Derafılla Kilisesi’nin yıkıntıları arasına gömüldüğü ortaya çıktı.
Çocukken mezarlık önünden geçmeye korkar, kötü ruhların gelip bizi götüreceğine inanırdım. Çocuklar yaramazlık yapmasın, büyük sözü dinlesin diye böyle bir travma yaratmış bir toplumun insanı olarak ‘mezar’ kelimesi üzerimde buz etkisi yaratır, bir an önce kaçmak ve unutmak isterdim o kelimeyi. 2005 yılında çok yakın bir dostumu Kandil’de kaybedince anladım ki bir mezar taşı özlem giderir, dert alır, veda ettirir… Onun içindir ki kayıp yakınlarının ‘bir mezar taşımız olsun yeter ‘çığlığı yürek acıtır…
Kürdistan’da ortaya çıkan her yeni toplu mezar uygulanan kirli savaşın maskesini düşürüyor, vahşeti ve zulmü defalarca ve defalarca gözler önüne seriyor. Anadolu’da toplu mezar vahşeti, varlığını Yavuz Sultan Selim zamanında kırk bin Alevinin katledilip kuyulara doldurulmasıyla, 1938 Dersim İsyanında halkın katledilmesiyle, Zilan Deresi Katliamı’yla, Newala Qesaba gömütüyle kendini en kaba şekilde ortaya koymuştur aslında. Siyasal yapılanmaların ayak bağı, öteki ve üç beş çapulcu olarak gördüğü yapı, kişi ve anlayışlara karşı uyguladığı katletme, kaybetme politikasının karanlığıdır toplu mezarlar.

Gazeteci Günay Aslan’ın Kasaplar Deresi adlı kitabı’nı yazarken yaptığı araştırmaların sonucunda Haziran 1989’da Özalp cumhuriyet başsavcılığına ulaştığı bilgilerin araştırılması yönünde bir dilekçe verir. Newala Qesaba ‘da Kürtlerin efsanevi komutanı Mahsum Korkmaz’ın da aralarında bulunduğu 73 kişinin olduğu yaptığı araştırma sonuçları arasında yer alır. Dönemin bazı siyasi partilerinin (SHP, ANAP) temsilcilerinin de girişimi sonucunda alanda kazı yapılır ve 8 cesede ulaşılır ve böylece Türkiye PKK’li gerillalara uygulanan insanlık dışı uygulamalara tanıklık eder.
İtirafçı Abdülkadir Aygan’ın, ölüm kuyularının yerleri ve bu kayıp mezarlardaki kayıpların (baba, eş ve dostların) adlarını tek tek vermesiyle Jitem’in Kürdistan’da göz göre göre uyguladığı katliamın belgeleri bir kere daha ortaya çıkarır. Yine JİTEM’i kurduğunu iddia eden Arif Doğan’ın yapılan kazılarla ortaya çıkarılan toplu mezarlarla ilgili “...Öldürülen siviller değil onlar. Arkadaşlar arzu edilen seviye de anlatamıyorlar ve yahut da orada görev yapmışlardan biri çıkıp da ‘Bu olay böyledir’ diyemiyor. Ben söyleyeyim. PKKlılarındır onlar..." diyerek yapılan vicdansızlığı aklamaya, yapılanın doğrulunu kanıtlamaya çalışmıştır.

Ocak ayında Mutki’de ardı arkasına açılan toplu mezarlar üç maymunu oynayan kamuoyunun biraz da olsa dikkatini bu konuya çekebilmiş, Jandarma Genel Komutanlığı’nın da itirafı sonucunda çatışmalarda öldürülen PKK’lilerin, Cumhuriyet Başsavcılığı’nın izni ve bilgisi dahilinde Mutki Belediyesi’nden alınan defin ruhsatıyla Mutki çöplüğüne toplu olarak gömüldüğü kanıtlanmıştır.
Mutki ile vicdani bir muhasebeye giren şahitler, dönemin toprağa gömülü cinayetlerini bir bir anlatmaya başlamıştır artık. Yaptıkları tanıklıkla toplu mezar haritasına yenilerini ekleyerek kayıplarını arayan ailelere umut olmuşlardır. Mardin’in Bagok dağında 1999 yılında yaşanan iki ayrı çatışmada yaşamını yitiren ve toplu mezarlara konulan 27 gerilla, Bingöl Yayladere İlçesi’nde biri kadın 6 PKK’liye ait toplu mezar, Bitlis’in Tatvan İlçesi Kender Dağı karşısındaki Bındaki Dağı zirvesi – 19 PKK militanının bulunduğu toplu mezar ve daha onlarcası…
Ayrıca İHD Diyarbakır Şubesi toplu mezarlarla ilgili yaptığı incelemeler sonucunda 1989 ile 2010 yıllarını kapsayan dönemde şimdiye kadar yapılan araştırmalar dahilinde içinde 1469 kişiye ait kemiklerin bulunduğu 114 toplu mezarın tespit edildiği, ve şu ana kadar açılan 26 toplu mezarda 171 kişinin kemiklerine ulaşıldığı bilgisi kamuoyu ile paylaşmıştı.
Sivil itaatsizlik eylemleriyle demokratik çözüm taleplerini dile getiren Kürt halkı toplu mezarların açılması yönündeki ısrarını da kısa bir süre önce gerçekleştirdiği Newala Qesaba yürüyüşü ile ortaya koymuştu. Talep edilen şeyler; Hakikatleri Araştırma ve Adalet Komisyonunun oluşturulması, DNA bankası kurulması, toplu mezar iddiası bulunan yerlerin açılıncaya kadar korunmaya alınması, mezar açma işlemleri arkeolojik teknikler kullanılarak özenle yapılması, biyolojik delillerin toplanması ve değerlendirilmesi için adli tıp uzmanları görevlendirilmesi, mezar açma işlemlerinde Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiş olan Minnesota Otopsi Protokolü’nün öngördüğü kurallar uygulanması gibi karanlığa ışık tutmak isteyen isteklerdi. Henüz bu taleplerin karşılanmasına dönük bir adım atılmış değil.
Müslüman olduğunu her fırsatta dile getiren, din kardeşliğinden her daim bahseden Srebrenitsa’da katledilen ve toplu bir mezara gömülenlerin bir mezar taşı dahi olmadığını söyleyip gözyaşı döken Başbakan Erdoğan, kendi ülkesindeki toplu mezarların açılmasını ne zaman isteyecek!
‘Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı’ diyen bir devletin Kürdistan’ın her yerini (karakol, çöplük, dağ başı, asit kuyuları)toplu mezarlarla doldurmasının hesabını kim soracak. Yine islam’da zaruri olmadıkça iki ve daha fazla cenaze bir kabre gömülmez kuralının her toplu mezarda çiğnenmesinin hesabını kim verecek. Türkiye’nin de imzaladığı Cenevre Savaş Sözleşmesi’nin esirlere kötü muamele yapılması ve infaz edilmesini yasaklayan maddesinin ihlalinden doğan suçları kim yargılayacak.

Çocukluğumun korkusu mezarlar şimdi herkesin bir mezar taşı olsun diye arayıp bulmak istediğim, kardeşim, yoldaşım, canım diye vedalaşmak istediğim, üzerine çiçekler ekip canlılıklarıyla can bulmak istediğim yerler oldu.
“Oğlumun kemiklerine kavuşamazsam rahat ölemeyeceğim. Tek isteğim kemikleri almak…” diyen aileler olmasın diyedir bu isyan…
Ve son olarak;
Ayrılışın zamansız aniden ve sessizce oldu
İki kelime konuşmadan hem de bir de hasret gidermeden
Oysa neler hayal etmiştik
Özgür geleceği yaratmada
Ne hayallerimiz vardı özgür yaşama ilişkin
Ve beraberce kuracaktık
Bilirsin yaratılması özgür yaşamın başkalarınca normaldir
Oysa bizim için uğrunda ölünecek kadardır.
…..
(Diyarbakır’ın Dicle ilçesinde çıkan bir çatışmada 6 arkadaşı ile birlikte yaşamını yitiren ve bir toplu mezarda bulunan (Hebun) kod adlı Sedat Batu’nun üzerinden çıkan şiirdir.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder