Son dört beş aydır Türkiye’nin utanç karnesinin notlarını artıran
toplu mezarlar gerçeği yapılan ihbarlarla gün yüzüne çıkmaya devam
ediyor.
En son Siirt’in Şirvan İlçesi’nde 1984 ve 1994 yılları arasında yaşanan iki ayrı çatışmada yaşamını yitiren 7 gerillanın toplu olarak 1915 yılında yaşanan Ermeni soykırımından sonra bir daha kullanılmayan ve harabe hale dönüşen Derafılla Kilisesi’nin yıkıntıları arasına gömüldüğü ortaya çıktı.
En son Siirt’in Şirvan İlçesi’nde 1984 ve 1994 yılları arasında yaşanan iki ayrı çatışmada yaşamını yitiren 7 gerillanın toplu olarak 1915 yılında yaşanan Ermeni soykırımından sonra bir daha kullanılmayan ve harabe hale dönüşen Derafılla Kilisesi’nin yıkıntıları arasına gömüldüğü ortaya çıktı.
Çocukken mezarlık önünden geçmeye korkar, kötü ruhların gelip bizi
götüreceğine inanırdım. Çocuklar yaramazlık yapmasın, büyük sözü
dinlesin diye böyle bir travma yaratmış bir toplumun insanı olarak
‘mezar’ kelimesi üzerimde buz etkisi yaratır, bir an önce kaçmak ve
unutmak isterdim o kelimeyi. 2005 yılında çok yakın bir dostumu
Kandil’de kaybedince anladım ki bir mezar taşı özlem giderir, dert alır,
veda ettirir… Onun içindir ki kayıp yakınlarının ‘bir mezar taşımız
olsun yeter ‘çığlığı yürek acıtır…
Kürdistan’da ortaya çıkan her yeni toplu mezar uygulanan kirli
savaşın maskesini düşürüyor, vahşeti ve zulmü defalarca ve defalarca
gözler önüne seriyor. Anadolu’da toplu mezar vahşeti, varlığını Yavuz
Sultan Selim zamanında kırk bin Alevinin katledilip kuyulara
doldurulmasıyla, 1938 Dersim İsyanında halkın katledilmesiyle, Zilan
Deresi Katliamı’yla, Newala Qesaba gömütüyle kendini en kaba şekilde
ortaya koymuştur aslında. Siyasal yapılanmaların ayak bağı, öteki ve üç
beş çapulcu olarak gördüğü yapı, kişi ve anlayışlara karşı uyguladığı
katletme, kaybetme politikasının karanlığıdır toplu mezarlar.
Gazeteci Günay Aslan’ın Kasaplar Deresi adlı kitabı’nı yazarken
yaptığı araştırmaların sonucunda Haziran 1989’da Özalp cumhuriyet
başsavcılığına ulaştığı bilgilerin araştırılması yönünde bir dilekçe
verir. Newala Qesaba ‘da Kürtlerin efsanevi komutanı Mahsum Korkmaz’ın
da aralarında bulunduğu 73 kişinin olduğu yaptığı araştırma sonuçları
arasında yer alır. Dönemin bazı siyasi partilerinin (SHP, ANAP)
temsilcilerinin de girişimi sonucunda alanda kazı yapılır ve 8 cesede
ulaşılır ve böylece Türkiye PKK’li gerillalara uygulanan insanlık dışı
uygulamalara tanıklık eder.
İtirafçı Abdülkadir Aygan’ın, ölüm kuyularının yerleri ve bu kayıp
mezarlardaki kayıpların (baba, eş ve dostların) adlarını tek tek
vermesiyle Jitem’in Kürdistan’da göz göre göre uyguladığı katliamın
belgeleri bir kere daha ortaya çıkarır. Yine JİTEM’i kurduğunu iddia
eden Arif Doğan’ın yapılan kazılarla ortaya çıkarılan toplu mezarlarla
ilgili “...Öldürülen siviller değil onlar. Arkadaşlar arzu edilen seviye de
anlatamıyorlar ve yahut da orada görev yapmışlardan biri çıkıp da ‘Bu
olay böyledir’ diyemiyor. Ben söyleyeyim. PKKlılarındır onlar..." diyerek
yapılan vicdansızlığı aklamaya, yapılanın doğrulunu kanıtlamaya
çalışmıştır.
Ocak ayında Mutki’de ardı arkasına açılan toplu mezarlar üç maymunu
oynayan kamuoyunun biraz da olsa dikkatini bu konuya çekebilmiş,
Jandarma Genel Komutanlığı’nın da itirafı sonucunda çatışmalarda
öldürülen PKK’lilerin, Cumhuriyet Başsavcılığı’nın izni ve bilgisi
dahilinde Mutki Belediyesi’nden alınan defin ruhsatıyla Mutki çöplüğüne
toplu olarak gömüldüğü kanıtlanmıştır.
Mutki ile vicdani bir muhasebeye giren şahitler, dönemin toprağa
gömülü cinayetlerini bir bir anlatmaya başlamıştır artık. Yaptıkları
tanıklıkla toplu mezar haritasına yenilerini ekleyerek kayıplarını
arayan ailelere umut olmuşlardır. Mardin’in Bagok dağında 1999 yılında
yaşanan iki ayrı çatışmada yaşamını yitiren ve toplu mezarlara konulan
27 gerilla, Bingöl Yayladere İlçesi’nde biri kadın 6 PKK’liye ait toplu
mezar, Bitlis’in Tatvan İlçesi Kender Dağı karşısındaki Bındaki Dağı
zirvesi – 19 PKK militanının bulunduğu toplu mezar ve daha onlarcası…
Ayrıca İHD Diyarbakır Şubesi toplu mezarlarla ilgili yaptığı
incelemeler sonucunda 1989 ile 2010 yıllarını kapsayan dönemde şimdiye
kadar yapılan araştırmalar dahilinde içinde 1469 kişiye ait kemiklerin
bulunduğu 114 toplu mezarın tespit edildiği, ve şu ana kadar açılan 26
toplu mezarda 171 kişinin kemiklerine ulaşıldığı bilgisi kamuoyu ile
paylaşmıştı.
Sivil itaatsizlik eylemleriyle demokratik çözüm taleplerini dile
getiren Kürt halkı toplu mezarların açılması yönündeki ısrarını da kısa
bir süre önce gerçekleştirdiği Newala Qesaba yürüyüşü ile ortaya
koymuştu. Talep edilen şeyler; Hakikatleri Araştırma ve Adalet
Komisyonunun oluşturulması, DNA bankası kurulması, toplu mezar iddiası
bulunan yerlerin açılıncaya kadar korunmaya alınması, mezar açma
işlemleri arkeolojik teknikler kullanılarak özenle yapılması, biyolojik
delillerin toplanması ve değerlendirilmesi için adli tıp uzmanları
görevlendirilmesi, mezar açma işlemlerinde Birleşmiş Milletler
tarafından kabul edilmiş olan Minnesota Otopsi Protokolü’nün öngördüğü
kurallar uygulanması gibi karanlığa ışık tutmak isteyen isteklerdi.
Henüz bu taleplerin karşılanmasına dönük bir adım atılmış değil.
Müslüman olduğunu her fırsatta dile getiren, din kardeşliğinden her
daim bahseden Srebrenitsa’da katledilen ve toplu bir mezara gömülenlerin
bir mezar taşı dahi olmadığını söyleyip gözyaşı döken Başbakan Erdoğan,
kendi ülkesindeki toplu mezarların açılmasını ne zaman isteyecek!
‘Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı’ diyen bir devletin
Kürdistan’ın her yerini (karakol, çöplük, dağ başı, asit kuyuları)toplu
mezarlarla doldurmasının hesabını kim soracak. Yine islam’da zaruri
olmadıkça iki ve daha fazla cenaze bir kabre gömülmez kuralının her
toplu mezarda çiğnenmesinin hesabını kim verecek. Türkiye’nin de
imzaladığı Cenevre Savaş Sözleşmesi’nin esirlere kötü muamele yapılması
ve infaz edilmesini yasaklayan maddesinin ihlalinden doğan suçları kim
yargılayacak.
Çocukluğumun korkusu mezarlar şimdi herkesin bir mezar taşı olsun
diye arayıp bulmak istediğim, kardeşim, yoldaşım, canım diye
vedalaşmak istediğim, üzerine çiçekler ekip canlılıklarıyla can bulmak
istediğim yerler oldu.
“Oğlumun kemiklerine kavuşamazsam rahat ölemeyeceğim. Tek isteğim kemikleri almak…” diyen aileler olmasın diyedir bu isyan…
Ve son olarak;
Ayrılışın zamansız aniden ve sessizce oldu
İki kelime konuşmadan hem de bir de hasret gidermeden
Oysa neler hayal etmiştik
Özgür geleceği yaratmada
Ne hayallerimiz vardı özgür yaşama ilişkin
Ve beraberce kuracaktık
Bilirsin yaratılması özgür yaşamın başkalarınca normaldir
Oysa bizim için uğrunda ölünecek kadardır.
…..
(Diyarbakır’ın Dicle ilçesinde çıkan bir çatışmada 6 arkadaşı ile
birlikte yaşamını yitiren ve bir toplu mezarda bulunan (Hebun) kod adlı
Sedat Batu’nun üzerinden çıkan şiirdir.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder