15 Ocak 2012 Pazar

Neden mi böyle kocaman bakıyorum?


Gazete sayfalarında gördüğüm bir çift kocaman gözdü beni geçmişe sürükleyen. İlkokula başlayacakmışım babam öyle diyordu elimden tutup çekiştirirken. Babam benim olan ama uzaklığı ile bir o kadar da yabancı olan adam, sanki ilk kez elimi tutuyordu. Mahalle arasındaki bir fotoğrafçının kapısındaydık ben, ablam ve babam. Kızların fotoğrafını çektirecektim diyen sesini duyduğumda, cinlenmiş çocuklar gibi tepinmeye kendimi oradan oraya atmaya başlamıştım bile. Fotoğraf çektirmenin kıymetli olduğu zamanlardı. Mahallelerde fotoğrafçılar gezer fotocu geldi foto diye bağırır hayatlarımıza bir karenin ölümsüzleştirdiği anların kıymetini yerleştirmeye çalışırlardı. Ki çocukluğuma ait fotoğraf sayısı bir elin parmakları kadardı işte. Tepinmem karşısında afallamış olan fotocu şaşkınlıkla bana bakıyor, babam suratıma tokadını yerleştirmemek için kendini zor tutuyor gibiydi. Ablam beni tutup ne oldu niye ağlıyorsun deyince basmıştım çığlığı senin saçların çok güzel elbiselerin temiz benimse halime bak saçlarım gıjık içinde, elbisem hiç güzel değil. Olayı nihayet kavrayan babam tamam gel yanıma deyip cebinden çıkardığı küçük dişli erkek tarağıyla gıjıklarımı açmaya çalışmıştı ki hem güzelleşeceğim diye seviniyor hem de tarağın saçlarımı sadece yolmasıyla sonuçlanan babamın başarısız girişimi sonucuna daha çok sinir oluyordum. Tabi kimse benim o sanrılı kaprisimi çekemedi ve doğruca flaşı patlatma suretiyle ilk vesikalık fotoğrafım yüzümde sahte bir gülümseme, yana yatırılmaya çalışılmış dağınık bir saçla şimdiye komik bir anı olarak kaldı.
7 yaşındayım doğup büyüdüğüm bu yer dışında bir dünya var biliyorum, ama ben hiç görmedim. Televizyondan öğreniyorum dünyayı ve şehirleri. En çok da denizi merak ediyorum, masmavi suları. Dağ çocukları neden en çok denizi merak eder diye soruyorsunuz biliyorum. Sonlu, çevrili hayatlarımıza sonsuzu eklemek için olabilir mi? Belki, ama size anlatmak istediğim başka bir şey var aslında siz ilk vesikalık fotoğrafınızı nasıl çektirdiniz hatırlıyor musunuz? Ben dün gibi hatırlarım ki o sayede gördüm denizi, tramvayları, öfkeli kalabalıkları, vicdanı ve adaletsizliği.

Bir gün babam bugün sen otlatma koyunları hazırlan şehre gideceğiz diyor ya havalara uçuyorum. Ben de artık şehri göreceğim, çok katlı evleri, çarşıyı ve çok sayıdaki bakkal dükkânlarını. İstediğimbisküvileri, şekerleri alır mı acaba babam? Of almazsa almasın yeter ki şehre göreyim ben. Köy minibüsü gelir gelmez koşuyorum ön koltuğuna ama hop kolumdan tutan Halo Bedri orası benim yerim edasıyla atıveriyor beni arkaya ama olsun hiçbir şey mutsuz edemez, şehre gidiyorum ya ben. Bu yolculuk bile bir armağan, bitmesini istemediğiniz bir elma şekeri .Hadi keçe hadi diyen babamın sesiyle ayrılıyorum hediyemden, elimden tutan babamın koştururcasına yürüyüşüyle bir dükkânın önünde alıyoruz soluğumuzu. Babamın kız okula başlayacak bir fotoğrafını çektireceğim demesiyle kalbim heyecan içinde çarpmaya başlıyor. Ben okula başlayacakmışım, duydunuz mu ben? Okuyup avukat olmalıymışım annem sık sık tekrarlardı bu isteğini. Yakılan yıkılan köylerimizin, yok olan ormanlarımızın hesabını sormalıymışım. Şuraya geç hadi bakalım kızım diyen fotoğrafçının sesiyle kendime geliyorum. İlk fotoğrafım bu benim, iyi ki evden çıkarken en sevdiğim sarı kazağımı giydirmiş annem, saçlarımı da lastikle sıkı sıkı bağlamıştı ama arabanın rüzgârı dağıtmış olmalı biraz. Fotoğraf nasıl çektiriliyor ki. Ne yapmam lazım, şuraya geç şöyle dur buraya bak derken parlayan ışıklar üzerimde, gözlerimi kapatıyorum aç kızım gözlerini Ceylan aç gözlerini buraya bak çek çek çektim.

 
Abim ilkokula başlayacakmış, orada okuma yazma öğrenecek, her gün türküm, doğruyumu okuyacakmış ya kayıt yaptırması gerekiyormuş babamın. Hadi hazırlan gidip fotoğrafını çektirelim diyordu o tok sesiyle. Fotoğraf kelimesini duyduğumda aklıma komşumuzun evinde gördüğüm sarı, kırmızı, yeşil çiçeklerle süslenmiş arkasında koca koca dağların bulunduğu Mehmet abinin gülen yüzü geldi. Annesi her göz göze geldiğinde eline alıp şehidim, oğlum diye öpmelere boğuyor çerçeveyi. Bu onun tek fotoğrafıymış, ondan geriye kalan bir tek kare. Ne acı değil mi, bir ömür ve sadece bir tek çerçeve. Bende onlarla gitmeliydim, benim de bir fotoğrafım olsun annem onu evimizdeki vitrine koysun beni her gördüğünde öpsün sevsin istiyordum. Âmâ şimdi babama bunu nasıl söyleyebilirdim ki. Kesin kızar bana nerden çıkarıyorsun böyle şeyleri, isteklerin de hiç bitmiyor derse ya. Babam ve abim yola düşünce gizliden peşlerine takıldım bende. Benimde mi illa okula başlamam gerekiyordu bir fotoğrafımın olması için, eğer öyleyse babama söyleyeyim de beni de kaydetsindi. Fotoğrafçıda amma uzaktaymış hani, ayaklarım çok acıdı. Koşsam babama seslensem beni kucağına alır mı ki. Babam benim babam sessiz, sakin ama öfke dolu olan babam. Oh nihayet durdular. Baba ben de geldim. Şaşkınlık ve kızgınlıkla bana bakan abimin niye geldin sorusuyla ağlamam bir oldu ‘benim de fotoğrafımı çeksinler, ben de istiyorum. Babam ikinci bir fotoğrafa para ödemeyi hiç mi hiç düşünmezken fotoğrafçının abi çektirelim hazır olur esnaf kurnazlığı ile babam ikna olmuş ve ben de kendimi fotoğrafçı sandalyesinde buluvermiştim. Baran buraya bak, bakamam ışıklar gözlerimi kamaştırıyor. Aç lo gözlerini buraya bak de hadi çek çek çektim.
Son fotoğrafım mı onu hepiniz biliyorsunuz aslında hayvan otlatmaya gittiğim bir vakit askeri taburdan üzerime atılan bombayla parçalanan bedenimin, etrafa dağılan ciğerlerimin parçalarının olduğu o son fotoğraf karesini. Annem bu kez saçlarımı değil de parça parça ciğerimi toplamaya çalışmış eteğine. Benim kederli, direngen, isyan annem. Çığlıkları karışmış gökyüzüne ceylan aç kızım aç gözlerini diyen. Fotoğrafımı çekmek için gelmesi gereken savcı ve askerler ise korkmuşlar gözlerimden, can güvenliklerinden oysa ben bir çocuğum daha denizler görecek olan…
Baran’ım ben evet büyüdüm 13’üme girdim. Birkaç gün önce ilçemizde bulunan 34. Motorlu Tugay Piyade Komutanlığı’na yakın bir yerde oynarken bulduğum T-40 bomba atar mermisinin elimde patlamasıyla parçalandı bedenim.Son fotoğrafımda kapattım gözlerimisıkı sıkı, patlayan bombanın kamaştıran ışığından korktuğum için. Annem; vicdan sahibi, özü sözü bir annem öpüyor mudur şimdi geriye kalan tek resmimden…
İlk fotoğraftaki ben ise tanıklık yapıyorum her düşen küçüğüme. Yıllardır süren savaşın en büyük mağduru olan ufacık yüreklere. Kimi zaman kimliği, onuru, geleceği için taş atan çocukluklarına, kimi zaman sokaklarda polisten köşe bucak kaçışmalarına, kimi zaman küçük generaller olup gazete dağıtımcılıklarına ve kimi zamanda polis kurşununa, panzerine yenik düşmelerine…

 
Bizim çocuklar neden mi gözlerini kocaman açıp fotoğraf çektirirler, işte tam da bu yüzden; erken gidecekleri ihtimalini bilirler de doya doya kocaman kocaman bakmak isterler dünyaya. Endişeli, ürkek ve merak içinde.
Ve ben hala vesikalık fotoğraflar çektiriyorum, saçları düzgün taranmış,afili fakat yüzünde hala o sahte gülümseme ile…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder